Yasemin İnceoğlu
Medyanın sunduğu iletinin kamuoyunda anlamlandırılmasının önemine işaret eden
akademisyenler, Medya Okuryazarlığı Konferansı'nda, bilinçlenme için akademik ve toplumsal düzeyde
tanıtım ve eğitim çalışmaları yapılması gerektiğini açıkladılar.
BİA (İstanbul)
Marmara
Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin "İletişimciler Haftası" etkinlikleri çerçevesinde düzenlediği I.
Uluslararası Medya Okuryazarlığı Konferansı başladı.
Konferansın açış konuşmalarını ve çerçeve sunuşlarını yapan uzmanlar, Türkiye'de çok kısa sürede medya okuryazarlığı konusunun başta eğitim sistemi olmak üzere, izleyici ve okurlar arasında yaygınlaştırılması gerektiği konusunda birleştiler.
Medya ve iletiyi bilmenin önemine vurgu
16 üniversite ve üç basın örgütünün temsil edildiği üç
günlük konferansın açılış konuşmasını yapan Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Melda Cinman
Şimşek, "Türkiye'de, 254 televizyon ve 1092 radyo var. Medyanın ilettiği bilgilerin ne kadarı doğru? Biz
bu bilgilerle kanaat oluşturuyoruz, oy kullanıyoruz" dedi.
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Özden Cankaya da, "Düşünce ve ifade özgürlüğünü sağlamak bakımından kitle iletişim araçlarının kimin elinde olduğu önemli" diye konuştu.
Küreselleşme ile birlikte sorunlara tek bir açıdan yaklaşılmaya başlandığını ve medyanın mülkiyetin düşüncelerini ulaştırmak gibi bir yaklaşım gösterdiğini ifade eden Cankaya, "TV'ler hangi ortaklıkların ürünü olarak mesaj veriyor? Binlerce sesin içerisinde bir tanesi seçilerek aktarılıyor. Aktarılan da onların politikalarının bir yansıması oluyor" şeklinde konuştu.
Cankaya, ABD'de sermaye etkinliklerini çok sayıda gazeteci izlerken 2 milyon çocuğun açlıktan ölümünün duyurulduğu basın toplantıları izleyecek gazeteci bulunmadığını aktardı.
Erinç: "Kamuoyu bilincine önem veriyoruz"
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç
ise, kamuoyunun haberden ne anlaşılması gerektiğini bilmesinin, iletiyi iyi değerlendirmedikleri
takdirde kendilerini bekleyen tehlikelerin farkına varmasının TGC'nin önem verdiği bir konu olduğunu
söyledi.
Avşar: "Sorun toplumsal reaksiyonla çözülür"
Çocukların günde ortalama dört saat ve genelde de
yalnız başlarına televizyon izlediklerini söyleyen Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkan Yardımcısı
Zakir Avşar ise, en işlek saatlerde televizyonlardaki sözlü ve fiziksel şiddet oranının yüzde 33
olduğunu belirterek, her geçen gün şiddet dozunun arttığını kaydetti.
Sadece Ankara'da her gün 41 yayın kuruluşunu toplam 984 saat süreyle denetlediklerini açıklayan Avşar, şiddetin çok yaygın bir sosyal problem olduğunu, bunun RTÜK'ün despotik bir kurum olarak gözükmesine yol açtığını, şiddetin denetlenmesinin sadece idari ve hukuki yaptırımlara bırakılamayacağını söyledi; toplumsal sorumlulukların da yerine getirilmesini istedi. Avşar, "Kumandayı ele geçirmek de dahil, toplumsal bir reaksiyon olmadan sonuç alınmaz. İzleyiciyi edilgen olmaktan çıkartan en ufak bir girişim sağlanamadı. Üniversiteler, gazeteci cemiyetleri bu konuda harekete geçmeliler" dedi.
RTÜK'ün okullarda medya okuryazarlığının müfredata alınması için Milli Eğitim Bakanlığı ile yaptığı çalışmaların sona yaklaştığını söyleyen Avşar, konunun özel yayıncılığın başladığı 1990'lardan sonra Türkiye'de tartışılmaya başlandığını hatırlatarak, gazeteci örgütlerinin mutlaka bir yapı oluşturmaları gerektiğini savundu.
Topuz: "Medya algısına ağırlık verilmeli"
Konferans, açış konuşmalarının ardından çerçeve sunuşları
ile sürdü.
İletişim Araştırmaları Derneği (İLAD) Genel Başkanı Hıfzı Topuz, "Medya Eğitimi: Medya Çözümlemesi" konulu sunuşunda, medya okuryazarlığı konusunda 33 yıl önce UNESCO'nun Belçika'nın Gant kentinde düzenlediği bir toplantıda konuştuğunu; toplantıda medyanın ne yayımladığını, okurun bundan ne anlaması gerektiğinin tartışıldığını hatırlattı.
O dönemde konuşulanlara atıf yapan Topuz, "Medyada her söylenen ve yazılanı satır satır inceleyin ve dikkat edin, medya sahibi veya hükümet değişse de, habercilik değişmeyeceği için buna dikkat edin' denirdi" dedi.
Yarının gazetecilerine medyayı nasıl değerlendirmeleri gerektiği ile ilgili ders verilmesi, bunun için de yöntem geliştirilmesi gerektiğini savunan Topuz, "Yöntem ne olacak? Holding medyası, dinci medya, bağımsız medya vs. gruplar halinde incelenecek. Bunların iletişim politikaları belirlenecek. Belki atlanan haberlerin bir bilançosu yapılacak" diye konuştu.
Medyada ödül anlayışını eleştiren Topuz, "Hangi ölçütlerle ödül verildiği belli değil. Medyanın algılanması konusuna ağırlık verilmeli" dedi.
İnceoğlu: "Sosyal adalet için önemli araç"
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Yasemin
G. İnceoğlu ise, "İletişim Çalışmalarında Yeni Bir Alan: Medya Okuryazarlığı" sunumunda, medya
okuryazarlığının, demokratik toplumlarda katılımın sağlanması açısından önemli olduğu kadar, sosyal
adaletin ve eleştirel vatandaş olmanın gereklerinden biri olduğunu açıkladı. Medya okuryazarlığının
1930'larda medya karşıtı bir eğitimin parçası halinde geliştiğini söyleyen İnceoğlu, konunun Frederico
Fellini veya Yeni Dalga ile sinemaya da konu olduğunu açıkladı.
ABD, Kanada, İngiltere ve Fransa'da kavramın ele alınışı ve gelişimi konusunda bilgiler veren İnceoğlu, dünyada küreselleşme, deregülasyon ve medyanın özelleştirilmesinin, yeni bir eğitim biçimi ihtiyacını da beraberinde getirdiğini ifade etti. İnceoğlu, medya okuryazarlığının hızla eğitimin bir parçası haline gelmesi gerektiğini, bu konuda uzman kadro yetiştirilmesi ve bir çok çevrenin işbirliğiyle büyük çaplı tanıtımların yapılması gerektiğini söyledi.
Treske: "Medyadan ne bekleyeceğimizi bilmeliyiz"
RTÜK Temsilcisi Gülden Treske'nin "Medya
Okuryazarlığı Neden Gerekli?" başlıklı çerçeve sunuşunda, medya okuryazarlığının sadece insan hakları
veya sosyalleşme gibi geleneksel değerlerin korunması için değil, klonlama gibi daha modern sorunların
kavranmasında etkili olacağını savundu. Okuyucu ve izleyicinin artık habere şekil verilmesini
istemediğini, görüntü ve haberi zaman kaybetmeden istediğini açıklayan Treske, "Enformasyon bolluğu
içerisinde ciddi haberlerle magazin olanlar iç içe geçiyor. Ortaya son zamanlarda tartıştığımız kadın
programları çıkıyor. RTÜK yaptırım uyguluyor ama rekabet koşulları yeni arayışları da gündeme getiriyor"
diye konuştu.
Demokratik toplumda nelere maruz kaldığımızı bilmemiz gerektiğini söyleyen Treske, sorumluluğun bir parçası olarak da medyadan ne beklediğimizi de iyi bilmemiz gerektiğini açıkladı.(EÖ/EÜ)
30.05.2005