*Cevahir EVREN
Neo liberal küreselleşme, siyasal olarak Birleşik Amerika'nın liderliği, ekonomik
olarak uluslararası sermayenin egemenliği, kültürel olarak da, tek düze bir tüketim kültürünün
egemenliği ve mikro milliyetçi ile mikro dinci akımlar olmak üzere üç başlık altında toplanabilir.
Medya da bilginin aktarılmasını sağlayan ve bilinç oluşturmaya çalışan en temel araçlardan bir tanesi. Dolayısıyla, medya da küreselleşmeden etkilenmekte. Medya küreselleşmenin siyasal, ekonomik ve kültürel argümanlarının taşıyıcılığını yapmakta. Hal böyle olunca tüm dünyayı ve tabi Türkiye'yi de etkisi altına alan küreselleşmenin medya üzerindeki etkisinden... Galatasaray Üniversitesi'nden Prof Dr. Yasemin İnceoğlu, Gazeteci Can Dündar, BİA (Bağımsız İletişim Ağı) kurucu üyesi ve danışmanı Nadire Mater ile....
Cevahir: Genel olarak neo liberal küreselleşmenin medya üzerindeki etkisinden nasıl
bahsedebiliriz?
Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu: Günümüzde liberal küreselleşmenin ivme kazanmasıyla
birlikte, medya karşı-güç olma işlevini yitirdi. İşte bu nedenle, Le Monde Diplomatique'in yayın
yönetmeni Ignacio Ramonet, işlevini yerine getiremeyen 4. kuvvet medyayı denetleyen, gerektiğinde haber
çarpıtmaları, eksik bilgilendirmeleri açığa çıkaran bir ''beşinci kuvvet-yurttaş kuvvet''ine olan
gereksinimi ortaya koyan bir argümanı gündeme getirmişti. Bunun için de kurmayı önerdiği uluslararası
medya gözlemevinde medya kullanıcıları, akademisyenler ile ana akım medyadan veya alternatif medyadan
gazeteciler bulunacak. Bu gözlemevi toplumun çıkarları ve yurttaşın düzgün bilgilendirme hakkı adına
büyük bir sorumluluk yerine getirirken, son yıllarda salgınlaşan medya manipülasyonlarına karşı
kamuoyunu uyarmayı da bir görev olarak görüyor.
*Cevahir: Yurttaş Gazeteciliği de bu anlayışın bir ürünü olarak düşünebilir miyiz?
Prof. Dr. Yasemin
İnceoğlu:Tabii. Aslında günümüzde medyanın kamuoyunu haber pazarı olarak algılama eğilimi çok açık
biçimde hissedilirken, kamusal işlevini yerine getirmemesinden ötürü medya son yıllarda ciddi bir güven
bunalımına düşmüştür. Sürekli olarak göz ardı edilen kesim yurttaş, diğer bir deyişle, sokaktaki insan
yani sıradan insandır. 1990'larda ABD toplumunun apolitik yapısından ortaya çıkıp, kamu kuruluşu olan
Pew Center'ın destekleriyle en çok uygulama alanını yerel medyada bulan yurttaş/kamu gazeteciliği ana
akım medyanın haber politikaların eleştirerek, medya kullanıcılarını pasif birer izleyici olmaktan,
aktif birer katılımcıya dönüştürme çabaları içindedir.
Cevahir: Amerika medyasının bağımsız olduğunu söyleyebilir miyiz?
Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu: ABD
medyasının sahiplik yapısına göz atacak olduğumuzda,bağımsız olduğunu söylemek mümkün değil. Kaldı ki
ABD medyası statükocu ve muhafazakar bir yapıya sahip,buna savaş,saldırı,operasyon dönemlerinde tanıklık
ettik, hala da ediyoruz,medya adeta Bush yönetiminin halkla ilişkiler bürosu gibi çalışıyor.Bu süreçte
de özgür medya anlayışından çok uzaklaşarak, tüm dünya kamuoyunu dezenformasyon ve propaganda ile
yönlendiriyor. Kimilerine göre radikal, kimilerine göre ise anarşist veya ajitatör olarak nitelendirilen
ve neoliberalizme karşı verilen demokrasi savaşında dünyanın önde gelen aydınlarından biri olan Noam
Chomsky de, ABD medyası için şu saptamayı yapmaktadır:
''Medyanın kamu çıkarları ile yakından uzaktan ilgisi yoktur, ya devletçi ya da özel şirketlerin çıkarlarına hizmet eder, tüketim kültürünün en önemli sorumlusudur. İnsani değerleri ve kamu vicdanını öldürmekte, tepkisiz, silik, bencil, umursamaz bireyler ortaya çıkarmaktadır.''
Chomsky'nin saptamaları ve önerileri çok doğal olarak ana akım medya yöneticileri ve çalışanları tarafından ütopik ve hatta absürt olarak nitelendirilecektir. Ancak azınlığın elinde olan medya gelişmiş iletişim teknolojisi ve yayın organlarındaki çeşitlilik zenginliğini de yanına katarak, siyasetle iç içe bulunduğu organik bağlarla adeta onu bağımlılık sürecine gebe bırakmıştır. Artık ana akım medya özdenetimini sağlayamazken; sürekli statükonun yararına çalışarak, haber arenasından marjinal olan her şeyi dışlar olmuştur.
Cevahir: Ülkemizde de buna benzer bir durumu görmek mümkün mü?
Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu: Evet, ama
ülkemizin , ABD ile kıyaslanamayacak ölçüde politize olmuş, ancak gerçek anlamda demokratikleşme
sürecini tamamlayamamış olan toplum yapısı,bir yandan yurttaşlık bilincinin yerleşmesine engel olmakta
(yurttaşlık hak ve sorumluluklarının bilinmesi) diğer yandan medyanın kamu hizmeti görevini göz ardı
etmesine neden olmaktadır. Ancak sosyal sorumluluk anlayışını rafa kaldırıp medya terörü estirerek,
yurttaşların en doğal hakkı olan doğru ve eksiksiz bilgilendirilme hakkını kendi eliyle ihlal ettiği
takdirde demokratik bir medyadan söz etmek yanlış olacaktır.
Cevahir: Peki bağımsız bir medya için mücadele edenler yok mu?
Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu: Var. FAIR
Fairness and Accuracy in Reporting(Haberde Hakkaniyet ve Doğruluk)adlı kuruluş tüm ulusal medyayı
izliyor ve ciddi anlamda medya eleştirisi yapıyor,haberlerin neden çarpıtıldığının arka planını
araştırıp teşhir ediyor,bu konularda ciddi araştırmalar yapıyor.
Zmag.net çok başarılı bir başvuru
kaynağı,örneğin Chomsky’nin eleştirilerini burada bulmak mümkün.,Democracy now(Amy
Goldman’ın),mediawatch,mediachannel,poynter institute,pew institute,columbia journalism review
vs.ABD’deki diğer medyanın bağımsızlığı için çaba harcayanlar.Kısacası buradaki en büyük sorun medya
okuryazarlığının sağlanması.Diğer bir deyişle, medyaya karşı kamuoyunun
bilinçlenmesi,eğitilmesi,medyanın eksik ve yanlış bilgilenmesine karşı yurttaşın uyanık,sorgulayıcı ve
eleştirel yaklaşması gerekiyor. Bunun için de insanların alternatif ve bağımsız medyadan haber almaları
gerekir.Belki biraz paranoyakça bir tavır ama haberi okuduğumuzda,acaba verilenin hepsi bu
mu?gizlenen,az veya çok söylenen ne var? kaygısını taşımalıdır bilinçli bir okuyucu.
*Birgün Gazetesi muhabiri 05.12.2006