Yasemin İnceoğlu•
İnci Çınarlı••
İslam peygamberi Muhammed’i ve onun kişiliğinde bütün
Müslümanları terörist gibi tasvir eden ve hakaret niteliği taşıyan karikatürler Danimarka gazetesi
Jyllands-Posten’de ilk kez 30 Eylül 2005’de, daha sonra da diğer birçok ülkede “dayanışma” amacıyla
yayımlandılar. Önceleri sadece sessiz protestolara neden olmuşken, sonradan ölümler, yaralanmalar,
tutuklamalar, maddi hasar, protestolar, Danimarka mallarının boykotu türünden ekonomik kayıp ve
diplomatik Gerilimlere sebep olmuştu. Bu tartışma beraberinde ifade özgürlüğünün sınırları, medyanın bir
krizi nasıl ele aldığı ve aynı zamanda da medyanın kültürlerarası diyalogdaki rolü ile ilgili pek çok
ciddi soruyu da beraberinde getirdi.
Karikatürler tarihsel olarak, güçlü grupları küçük düşürmek ve
utandırmak amacıyla kullanılan “zayıfların silahı” olurken, zaman zaman , Almanya’da İkinci Dünya Savaşı
öncesi Yahudi karşıtı karikatürlerin yayımlanması örneğinde olduğu gibi, güçlünün de silahı olmuştur.
Global medya, çok önemli enformasyon sağlayıcısı olarak son derece büyük bir güç kullanır. Bir yandan doğru olmayan izlenimlerin ve stereotiplerin ortadan kaldırılmasına, öte yandan, korku yaratmada ve endişe körüklemedeki potansiyeli, medyaya hiç şüphesiz ki hatırı sayılır bir sorumluluk atfeder.
Global medyanın “uygarlıklar çatışması”nı nasıl manipüle ettiğini, Van Dijk’ın manipülasyon mekanizması analizinin temel alarak incelendiği bu makalede, ifade ve basın özgürlüğünün sınırları, editoryal kararın sonuçları ve global medyada etik sorumluluğun önemi ele alınmıştır. Bu amaçla, krizle başa çıkmada editoryal davranış, çatışmalı konularda tarafsızlığı ve güvenilirliliği korumanın yanı sıra, kültürlerarasında gerçek bir diyaloğu başlatmada medyanın rolü analiz edilmiştir.
Van Dijk, manipülasyonu hakimiyet altındaki grupların çıkarlarının karşısında elit gücün (yeniden) üretilmesinin söylemsel biçimi olarak tanımlar. Bu (yeniden) üretim de demokratik bir toplumda, sosyal eşitsizliği, toplumsal ve aynı zamanda da meşru olmayan sonuç olarak (yeniden) üretir. Bu elitler temsillerin oluşturulmasını ve bu nedenle de gerçeği kontrol edebildiklerinden bu yana güçlüdürler. Sonuç olarak manipülatif kontrolün bu sosyal şartı ile bizler, haberlerin ve beraberinde gelen önyargıların agresif yorumlayıcısı olmak yerine pasif birer alıcısı haline geliriz. Karikatür krizinde de, global medya, kamusal söylem üzerinde ifade özgürlüğünü manipülatif amaçla kullanarak istismar uygulayan elit bir güçtür.
Van Dijk söylemsel manipülasyonun “bizim iyi şeylerimiz”in ve “onların kötü şeyleri”nin vurgulanmasında olduğu gibi genellikle ideolojik söylemin her zamanki yapılarını ve formlarını içerdiğini belirtir. Bu nedenle, karikatür krizi medyada Batı’nın “ifade özgürlüğü”ne karşı İslam’ın “hoşgörüsüz veGerici” olması ile tasvir edilmiştir. Hatta, karikatürler tüm Arap toplumunu tasvir etmesinde ve stereotipleştirmesinde çirkin bir saldırı niteliğindedir ve Batı’nın imgeleminde Muhammed aracılığıyla bütün Arapları vahşi, terörist ve çöl sakinleri olarak işaret etmiş ve kişileştirmiştir. Sonuç olarak bu tutum, 9/11’in ertesinde ortaya çıkan “İslam eşittir terörizm denklemini güçlendirerek, İslamofobiyi beslemektedir”.
Edward Said, Batı usulü üstünlük kurmayı, yeniden yapılandırmayı ve Doğu üzerinde otorite sahibi olmayı ‘Orientalizm” olarak tanımlar ve “Avrupa’nın, Öteki hakkındaki en derin ve en çok yenilenen imgelerinden biri” olarak tasvir eder. Söz konusu 12 karikatür, etnik merkezci ve özellikle de Avrupa merkezci bir konu olarak ele alınabilir; “Biz” ve “Onlar” kutuplaştırması ile, “Bizim” modern, uygar dünyamıza ait olan “ifade özgürlüğü”nün toplumsal açıdan paylaşılmış temsilleri üzerine odaklanarak ve İslam kimliğini “Öteki” olarak betimleyerek manipüle eder. İşte tam da bu nedenle “evrensel medeniyet”, “Batı’daki Biz”e gönderme yapar ve “Doğu’daki Onlar”ın “medenileştirilmeleri”nden kendilerini sorumlu tutarlar.
Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü büyük ölçüde İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra başta Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa olmak üzere dünya gündemine hem siyasi, hem hukuki hem de mesleki-teknik bir kavram olarak girmiştir. Hiç şüphesiz ki ifade özgürlüğü hakkı, demokratik toplumlarda diğer tüm insan haklarının uygulanmasını korumak için esastır ve gereklidir, ayrıca birbirleriyle potansiyel olarak birbirleriyle çatışma içinde olan özgürlük öğelerinden oluşmaktadır. Ayrıca, mutlak ifade özgürlüğü mevcut değildir. Dahası, ifade özgürlüğü sadece “naïf sansasyonalizm” için sınırlarının zorlandığında değil, stratejik ve mantıksal olarak uygulandığında en değerli haldedir. Bu nedenle, ifade özgürlüğü aşağılama, saldırma, şeytanileştirme, hakaret etme ya da yafta yapıştırmak hakkı vermez ve de mutlaka kendi bağlamı içinde yorumlanmalıdır.
Gazeteciliğin geleneksel misyonu, hem vatandaş hem de “tüketici” olarak, müthiş bir baskı altındaki demokratik sistemler içinde kendisine düşeni yerine getirmek için ihtiyacı olan güvenilir ve kullanılabilir enformasyonu sağlamaktır. Medyanın birincil görevi; vatandaşlara kendi seyircileri, okuyucuları, dinleyicileri, on-line kullanıcıları olabilmelerine olanak sağlayan, önemli konular hakkında iyi kararlar alabilmesine sağlayacak anlamlı, ihtiyaç duyulan, doğru, kurallara uygun enformasyonu sağlamaktır. Bizim konumuzla da ilgili olarak, kültür, inanç, tarih ve bağlam hakkındaki bilgi eksikliği önem taşımaktadır. Hatta, tarafsızlığın bağlı olduğu kaynağın güvenilirliği söz konusu değildir. Bu nedenle, Avrupa gazetelerinde editoryal kararlar sorumsuz bir şekilde alınmış ve başarısız olunmuştur.
Yukarıdaki argümantasyonlar karikatür krizinin sorumlu ve bilgilendirici editoryal kararlarından uzak, ancak Doğu’ya ifade özgürlüğü ve demokrasi hakkında ders veren, Avrupa merkezci bakış açısını ortaya koymaktadır. Batı medyasının aksine, Türk medyası karikatürleri yayınlamadı ve krizle ilgili hiç bir yorumda bulunmayarak sorumlu davrandı. Bu nedenle, Türk medyasının kamu düzenini korumak ve Türk medya izleyicisine herhangi bir provokatif mesaj göndermekten kaçınma niyetiyle davrandığını ve editoryal kararın ılımlı bir duruşla, dini sansasyonun şiddete dönmesini engellediğini söyleyebiliriz.
Söz konusu 12 satirik karikatürün yayımlanması bütün Muslümanları “terörist” olarak tasvir etmiş ve bütün Müslüman toplumları manipüle etme amacıyla kullanılmıştır. Karikatürlerin yayımlanması; ölümler, yaralanmalar, tutuklanmalar, ekonomik kayıplar, yabancı düşmanlığının tırmanması sonucunu doğurmuş ve özellikle de İslamofobi’nin kimlik ve küreselleşme ile ilgili çatışmalı sorunlarda ana belirleyici unsur haline gelmesine neden olmuştur. Global medya “Öteki” hakkındaki derin cehalet ve önyargıyı manipüle etmiştir.
Aslında, bu provokasyon, ifade özgürlüğünü kullanarak kamusal söylem üzerinde istismar uygulayan tarafından imal edilmiş bir “medeniyetler çatışması”dır. Hiç şüphesiz ki demokratik toplumlarda şiddet hiç bir şart altında kabul edilemeyeceği de bir gerçektir.
Medya elit bir güç olarak ifade özgürlüğünü istismar edip, “Batı’daki Bizler” ve “Doğu’daki Onlar” kutuplaşmasını güçlendirmektedir. Halbuki global medya, karşılıklı anlayış ve saygıya dayanan bir kültürlerarası diyalog başlatabilmek için kelimeleri ve imgelerin gücünü kullanmalıdır. Neo-con’lar tarafından uluslararası politika literatürüne “İslamcı faşistler” gibi yeni kavramların sokulmasıyla artık global medya ifade özgürlüğü ve diğer insan haklarına daha saygılı olmalıdır.
Acaba global medya “dördüncü kuvvet” olarak önemli enformasyonları sağlama görevini zaman zaman göz ardı mı ediyor?
KAYNAKÇA
AKTAR Cengiz, “Cartoons’ Polemic: The Dialog of the Deaf”, Turkish Daily News, 07 February 2005.
AsiaMedia, “Press Freedom vs. Responsibility: Western Media Split Over Issue of Running Caricatures of Prophet”, 07 February 2006, http://www.asiamedia.ucla.edu/article.asp?parentid=38539, (11.05.2006).
BALHAN Jean-Marc, “Caricatures de Muhammad: Le Conflit des Interprétations”, Documents d’Analyse et de Réflexion”, Centre Avec, Février 2006.
BARROSO José Manuel, “Statement on the issue of the cartoons of prophet Muhammad” (Speech 06/86), European Parliament, Strasbourg, 15 February 2006.
BRANSTEN Jeremy, “Western, Eastern Media View Cartoon Crisis as Test of Values”, Radio Free Europe-Radio Liberty, 3 February 2006, http://www.rferl.org/featuresarticle/2006/02/B519A89D-CB99-4F12-B2FF-811A253F4046.html, (11.05.2006).
DURAN Ragıp, “Basın Özgürlüğü ve Oryantalizm”, 06 February 2006, http://www.bianet.org/2006/03/28/74303.htm, (21.04.2006).
ERICKSEN Thomas Hylland , “The Cartoon Controversy and the Possibility of Cosmopolitanism”, (Draft), 23.05.2006, http://www.culcom.uio.no/publikasjoner/THE-cosmopolitanism.html, (09.06.2006).
Financial Times, “Timeline: How The Cartoon Crisis Unfolded”, compiled by Isolin Jorgensen, 6 February 2006.
Human Rights Watch, “Questions and Answers on The Danish Cartoons and Freedom of Expression: When Speech Offends”, 24 February 2006, http://hrw.org/english/docs/2006/02/15/denmar12676.htm, (11.05.2006).
HUNTINGTON Samuel, The Clash of Civilizations and The Remaking The World Order, New York: Simon & Schuster, 1996.
KEANE John, The Media and Democracy,UK: Polity Press, 1991.
KENTEL Ferhat, “Kutsal Hazine Avcıları”, 09 February 2006, http://www.gazetem.net/ferhatkentel.asp, (09.06.2006).
28.08.2007