Makaleler

BİR ÜÇLEME: ÇOCUK, MEDYA VE EĞİTİM

Bu makale, M.Işık ve A.Erdem’in ortaklaşa hazırladıkları Tüm Yönleriyle Medya ve İletişim Kitabında yayımlanmıştır(Eğitim Kitabevi, 2008).

Çocuğa özel bir ilgi gösterme gerekliliğinin, 1924 tarihli, Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi’nde ve 20 Kasım 1959 tarihinde BM Teşkilat Genel Kurulu’nca kabul edilen Çocuk Hakları Bildirisi’nde belirtildiğini biliyoruz. Ayrıca aynı hususa İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde, Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nde (özellikle 23. ve 24. maddelerinde) ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’de (özellikle 10. maddesinde) ve çocukların esenliği ile ilgili uzman kuruluşların ve uluslararası örgütlerin kurucu belgelerinde de yer verilmiştir. Diğer yandan BM Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 13. ve 17. maddeleri gereğince taraf devletler kitle iletişim araçlarını çocuk bakımından toplumsal ve kültürel yararı olan bilgi ve belgeyi yaymak için teşvik ederler. Türkiye`nin de kabul ettiği ve Anayasa`nın 90. maddesi uyarınca iç hukuk normu olarak uygulanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (BMÇHS) gereği çocuk ailesinin ve içinde bulunduğu toplumun aktif ve katılımcı bir üyesidir.Şimdi aşağıda söz edilen iki maddeye göz atalım:

Madde 13 -Çocuk, düşüncesini özgürce açıklama hakkına sahiptir; bu hak, ülke sınırlarına bağlı olmaksızın; yazılı, sözlü, basılı, sanatsal biçimde veya çocuğun seçeceği başka bir araçla her türlü haber ve düşüncelerin araştırılması, elde edilmesi ve verilmesi özgürlüğünü içerir. Bu hakkın kullanılması yalnızca: a-Başkasının haklarına ve itibarına saygı; b-Milli güvenliğin, kamu düzeninin, kamu sağlığı ve ahlakın korunması nedenleriyle ve kanun tarafından öngörülmek ve gerekli olmak kaydıyla yapılan sınırlamalara konu olabilir. Madde 17- Taraf Devletler, kitle iletişim araçlarının önemini kabul ederek çocuğun; özellikle toplumsal, ruhsal ve ahlâki esenliği ile bedensel ve zihinsel sağlığını geliştirmeye yönelik çeşitli ulusal ve uluslararası kaynaklardan bilgi ve belge edinmesini sağlarlar. Bu amaçla Taraf Devletler: a-Kitle iletişim araçlarını çocuk bakımından toplumsal ve kültürel yararı olan ve 29 uncu maddenin ruhuna uygun bilgi ve belgeyi yaymak için teşvik ederler; b-Çeşitli kültürel, ulusal ve uluslararası kaynaklardan gelen bu türde bilgi ve belgelerin üretimi, değişimi ve yayımı amacıyla uluslararası işbirliğini teşvik ederler; c-Çocuk kitaplarının üretimini ve yayılmasını teşvik ederler; c-Kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik ederler; d-13 ve 18’inci maddelerde yer alan kurallar göz önünde tutularak çocuğun esenliğine zarar verebilecek bilgi ve belgelere karşı korunması için uygun yönlendirici ilkeler geliştirilmesini teşvik ederler.

Çocukların Medyada Temsili Sorunu;

Bildiri ve sözleşmeleri bir yana bırakacak olursak, medyada çocukların sıklıkla savaş, yoksulluk ve yakın zamanda yaşadığımız doğal afet olaylarında olduğu gibi, sömürü kurbanları olarak sunulduklarını, yarışma programlarında yarış atı gibi üzerlerine oynandıklarını, seviyesizce sırf reyting/tiraj kaygısı güdülerek yapılan programlarda ise duygu sömürüsüne alet olduklarını üzüntüyle izlemekteyiz. Çocukların çektikleri acılar, görsel ve sözel olarak anlatılmakta ama çocukların kendi görüşlerini pek az duymaktayız. Anlatılanların çoğu, çocukların kendilerinin ne düşündükleri değil, yetişkinlerin çocuklara ilişkin düşünceleridir. Kaldı ki çocukların söylediklerinin çoğu, adeta zorla dikte ettirilmiş havasındadır. Çocuklarla yapılan mülakatlardan önce ebeveynlerinden imza alınmalı eğer çocuk kendisiyle görüşülmesini istemiyorsa ısrar edilmemeli ve en önemlisi çocuklar mümkün olduğunca az canlı yayına çıkarılmalıdır.

Unicef’in medya mensupları için hazırladığı “Çocuklarla Görüşme” adlı kitapçığında çocuklar şu şekilde sergilenmekteler:

1. Çocukların görüşleri bir türlü hafiflik ya da şaka olarak algılanıp kullanılmaktadır. Oysa çocuklar bu görüşleri ve yorumları ciddiyetle dile getirmektedirler.
2. Konuya çekicilik kazandırmak için çok şirin çocuklar kullanılmaktadır.
3. Çocuklara karşı vesayetçi bir tutum geliştirilmekte, kendileriyle üstten konuşulmaktadır.
4. Gündemdeki konu üzerinden çocuklar daha çok şey bildikleri halde onlar adına yine yetişkinler konuşmaktadır.
5. Çocuklar sanki sirk hayvanlarıymış gibi davranmaya zorlanmaktadır.
6. Çocukların bilgisizlikleri öne çıkarılmaktadır.

1998’de Londra’da toplanan Çocukların TV’si II. Uluslararası toplantısına 77 ülkeden 1300 yayıncı, araştırmacı, öğretmen, politikacı ve yazar katılmış ve aşağıdaki kararlar alınmıştır:

1. Çocukların TV ve radyo hakkındaki görüşleri dinlenmeli ve saygı duyulmalı.
2. Tüm çocuklara (yaş, ırk, fiziksel görünüm farkı gözetmeksizin) TV’de aynı şekilde davranılmalı.
3. Çocuk programları eğlenceli, eğitsel, etkileşimli olmanın yanı sıra, aynı zamanda çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimlerine yardımcı olmalılar.
4. “Şiddet için şiddet” veya “sorun çözücü şiddet” prim yapmamalı.
5. Çocuk televizyonlarındaki sunucular çocuklara saygı göstermeli ve onlarla üstten bir tavır içinde konuşmamalılar.
6. Çocuk programları gerçek ve dürüst olmalı, zira çocukların dünyada neler olup bittiğini bilme hakları vardır.
7. Programlarında müzik, drama, belgesel, haber ve komedi yer almalı. Programlar içki, uyuşturucu madde ve alkol kullanımını özendirici biçimde olmamalıdır.

Ana akım medyada, sıklıkla çocuk cinayetin kesin faili olarak,”suçlu çocuk” veya “sokak çocuğu” olarak damgalanıyor, yüzü, gözleri bantlansa dahi gösterilerek teşhir edilmiş oluyor. “Sokak çocuğu” veya “suçlu çocuk” yerine, “sokağa itilmiş veya suça itilmiş veya sokakta yaşayan/çalışan/risk altındaki çocuk” demekle, bu çocukların bu duruma düşmesine neden olan sebeplere dikkat çekilmesi daha yerinde bir davranış olacaktır. Çocuğun yasalarla ihtilafa düşmesi halinde bile korunması gerektiği göz ardı edilmekte. "Çocukların sorgulandığı” türden haberlerle, medya hak ihlallerini meşrulaştırmakta, oysa Yasaya göre, 18 yaşın altındaki çocuklar sorgulanamaz,12 yaşın altındakilerin cezai sorumluluğu yoktur; suçlu denemez."

UNICEF’in temel yayını durumunda olan Dünya Çocuklarının Durumu, 2006 yılında yayınlanan Dışlanan ve Görülmeyen başlıklı sayısında şöyle demektedir: “Dışlanmış ve görünmez çocuklar -- sokak çocuklarından çocuk askerlere kadar -- medyada çok önemli haberlere kaynaklık edebilir ve medya bu çocukların gereksinimlerinin dikkate alınması açısından son derece elverişli bir ortam yaratılmasına katkıda bulunabilir. Ne var ki, medyada çalışanların hepsinin bu konumdaki çocukları gerekli saygı ve anlayışla ele aldıkları söylenemez. Tersine medyanın, örneğin çocukları istismar, suç ve yoksulluğun çaresiz kurbanları, suçlu kişiler veya zavallı masumlar olarak göstererek çocuk sömürüsüne çanak tuttuğu da zaman zaman görülebilmektedir. Sansasyon merakıyla da bütünleşen bu tür eksik yaklaşımlar hakları ihlal edilen çocukların sömürülmeleriyle sonuçlanabilmektedir. Örneğin, belirli konularda aşırı ayrıntı verilmesi veya çocukların sahip oldukları yetenek ve gücün görülmemesi bu tür durumlardır”.

Medya ve Çeşitlilik Kılavuzu
Türkiye’nin de tarafı olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede bütün maddeler için temel alınan “çocuğun yararı” ilkesi, sözleşmede belirtilen dört temel çocuk hakkı; yaşama ve gelişme hakkı, eğitim hakkı, ayrım gözetmeme hakkı ve katılım hakkı çerçevesinde çocukların görüşlerine yer veren bir medya alanı yaratmak çabası içinde olmalıyız. Bu konuda Mine Gencel Bek ve Abdulrezzak Altun’un danışmanlığında İngiliz Kültür Merkezi/BBC World Service Trust ve TGC’nin ortaklaşa Medya ve Toplumsal Katılım Projesi kapsamında hazırladıkları “Medya ve Çeşitlilik Kılavuzu: Çocuk” adlı çalışmada şu görüşlere yer verilmiş:

-Medya kuruluşları yukarıda söz edilen 4 temel çocuk hakkının sağlandığı bir medya alanı sağlamak için kendilerine öz denetim ve iç denetim politikalarını sağlayacak sistemler oluşturmalılar.

-Ombudsmanlar aracılığıyla ebeveyn-okuyucu-izleyici konseyleri oluşturmalılar.

-Çocuk muhabirliği ve programcılığının özel bir uzmanlık alanı olarak eleştirilmesini öncelikli bir hedef olarak seçmek.
-Çocukların medya içeriğine katılımı şu koşullarla sağlanmalıdır: Çocuğun, ana-babanın veya hukuken gözetiminde bulunduğu kişinin rızası alınmalı, çocukların kimliğinin tespitine yol açacak bilgilerin verilmesinden kaçınılmalı, çocukların cinselliği çağrıştıracak şekilde konumlandırılmasından ve görselleştirilmesinden kaçınılmalıdır.
-Medya içeriğinde çocuklara yaklaşım konusunda ise çocuklar arasındaki ayrımcılığı önlemek, suça karışan çocuklarla ilgili haberlerde sadece söz konusu olayın sonuçlarına değil, nedenlerine de yer verilmeli, çocuğa yönelik şiddet hiçbir biçimde meşru gösterilmemelidir.
Şiddet Üzerine….

Ünlü kitle iletişim araştırmacılarından George Gerbner, televizyonlardaki şiddet olaylarını, güç oyununun kurallarını göstermeye ve mevcut toplumsal düzeni pekiştirmeye yardımcı en basit ve en ucuz dramatik araç olarak görmektedir. Gerbner “TV ve Kültürel Göstergeler” konula çalışmasında, Televizyonun şiddeti olgunlaştırarak, sıradanlaştırdığını ve 18 yaşındaki bir Amerikan gencinin, o yaşa kadar televizyon ekranından 32000 cinayet ve 40.000 cinayete teşebbüs olayına tanıklık ettiğini ortaya koymuştur. Gerbner’in literatüre “Vasat Dünya Sendromu” olarak eklediği olguya göre, TV yoluyla sunulan şiddetin gerçek dünyadakinden kat ve kat daha fazla olması, insanların gerçek dünyayı olduğundan daha vasat ve bayağı görmesi sonucunu doğuruyor. Gerbner’in bu iddiası, Michael Moore’un “Bowling for Columbine-Benim Cici Silahım” adlı filmde gösterilen Paranoyaklığa varan bir “korku kültürü”nün üretilmesinde ne denli etkili olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Diğer yandan, Ünsal Oskay TV ekranında yoğun şiddet gösterimine maruz kalan gencin şu tehlikeyle yüz yüze olduğuna dikkat çekmektedir:”

“Yoğun şiddete maruz kalan sıradan insanlar, kendileri ve başkaları üzerinde şiddet kullanımını meşru görmeye başlayacaklar, ancak bu gösterimlerin izleyicisi olmaları ile kazandıkları şiddete yönelme ve şiddete başvurma eğilimlerinde bir nedenleme yaparak, hayatlarındaki acıların gerçek nedenlerine yakın yerlerdeki kimselere, kurumlara yönelmek yerine, güçlerini, yettirebilecekleri azınlıklara, modernleşmenin getirdiği düşünceleri savunan öğretmenlere, yazarlara, aydınlara,ya da kendileri ile benzer sorunları paylaşan komşularına yönelmektedirler.

Diğer yandan, her çocuk şiddetten kendi kişiliği doğrultusunda etkileniyor; örneğin, Korkak bir çocuk saldırgan sahneleri izleyince saldırgan, vurucu veya kırıcı olmuyor, tersine korku ve ürkekliği artıyor. Büyük ölçüde toplumsallaşma sürecini tamamlamış olan yetişkinler, çocukların aksine, saldırgan davranışları içeren sahneleri izlerken suçluluk veya endişe duygusu duymakta, bunun sonucu olarak da saldırgan eğilimlerini bir türlü denetleyebilmekteler. Oysa çocuklar, yeteri kadar toplumsallaşamadıkları için gördüklerini taklit etmeye yatkındırlar. İşte bu yüzdendir ki medyamızda kendini pokemon zannedip 5.kattan atlayan, Saddam’ın idamını izledikten sonra kendini asan çocuk haberlerine tanık oluyoruz.

İntihar haberleri konusunda The World Federation for Mental Health-Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu’nun hazırladığı rehber yol gösterici nitelikte: ünlülerin intiharını sansasyonel ve dramatik bir biçimde vermekten kaçının, intihar hakkında ayrıntılı bilgi vermeyin, intihar eylemini bir sorun çözücü olarak göstermeyin.

İsveç’te “TV ve Çocuk” ilişkisine yönelik ciddi bir araştırma yapılmış ve Bern’de düzenlenen basın toplantısında kamuoyuna duyurulmuştur. Bu araştırmaya göre fazla TV seyreden çocuk; gerçeklerden kopmakta, pasifleşmekte, yalnızlığa itilmekte, bağımlı bir yapı oluşturmakta, saldırganlaşmakta, sıradanlaşmakta, kendini ifade etme sıkıntısı yaşamakta ve yaratıcılık yerine taklit yetisini kullanmaktadır.

UNESCO’nun ve İsveç Hükümeti’nin destek verdiği “Ekrandaki Şiddet ve Çocuklar için Uluslararası Aydınlatma Evi”’nin en önemli hedeflerinden biri, çocukların ve gençlerin ekranda maruz kaldıkları şiddet sorununu çözmektir. Aydınlatma Evi ile birlikte İsveç’teki Göteburg Üniversitesi’nde faaliyetlerini sürdüren Medya ve İletişim Araştırmaları Haber Merkezi (Nordicom) da bu görevi üstlenmiştir. Nordicom yalnız Kuzey Avrupa Ülkeleri ile değil aynı zamanda diğer ülkelerle de uzun zamandır işbirliği içinde olup, çalışmalarının çerçevesini BM Çocuk Haklarına Dair sözleşmenin ilgili maddeleri oluşturmaktadır.

Televizyon için bir Öneri Paketi…

ABD’de İlkokul Müdürleri Ulusal Birliği’nin ebeveynler için hazırlattığı bir öneri paketi var:
1-Yemek yerken veya başka şeylerle uğraşırken TV’yi daima açık bırakmayın. Haber ve eğlence için belirli programlar seçin. Çocuklar etraftayken yetişkinler için hazırlanmış programları izlemeyin.
2-TV’yi çocuk bakıcısı gibi kullanmayın.
3-Elinizde şiddet içeren video, bilgisayar oyunları, kitap vs. bulundurmayın.
4-Çocuğunuza okul-sonrası günlük program yapmayı öğretin. TV ve bilgisayarın bu programda yeri tercihan hiç olmasın veya çok az olsun.
5-Haftalık Televizyon programı planlayın. Haftalık TV programlarından her hafta çocuğunuzla birlikte aile ve çocuk programları seçin.
6-Çocuklarınızla birlikte konser, spor karşılaşmaları gibi farklı programlar izleyin. Çocuklarınızla birlikte programları izleyin ve onlara haber ile eğlence arasındaki farkı izah edin. Programlar üzerine tartışmalar yapın.
7-TV’deki şiddete karşı öğretmenler ve diğer ebeveynlerle bir araya gelip, üst düzey TV yetkilileri, yöneticileri ve Haber Konseylerine başvurarak tepki verin.

Sonuç Yerine….

BM Genel Kurulu tarafından yürürlüğe sokulan ve üye ülkelerin de kabul ettikleri Çocuk Hakları Sözleşmesinin 17.maddesinde, devletin faydalı yayınları teşvik etmesi ve zararlı yayınlardan çocukları koruması gereği belirtilmiştir. Bu konuda RTÜK’ün anne ve babalara yardımcı olmak amacıyla tasarladıkları akıllı işaretler sistemi geliştirilmiş ve uygulamaya konmuştur. Diğer yandan RTÜK, çocukların özel duygularını istismar edici çocuklara yönelik reklamları yayınlayan televizyon kuruluşlarını denetlemekle yükümlüdür. Yasa koyucunun “çocuklara kendilerinin doğrudan kullanamayacakları/yararlanamayacakları ürün ve hizmet reklamlarında reklam mesajı iletme görevi verilemez” kuralına karşın, hemen hemen her ürün reklamında ne yazık ki çocuklar kullanılmaktadır.

Ülkemizde Bianet ve IPS’in ortaklaşa düzenledikleri “Çocuk Hakları Haberciliği” Seminerleri sayesinde en korumasız kesimi oluşturan çocuklarımızın haklarının medyada ne kadar acımasızca ihlal edildiği gözler önüne serilmiş, medya profesyonellerine düşen görevler tartışılmış, en önemlisi “çocuk dostu” medya olmanın zorunluluğu irdelenmiştir.

2007 Nisan ayında sivil örgütlenme Medya Gözlem Platformu (MGP)*,medyanın haber çarpıtmaları, eksik bilgilendirmesine karşı kamuoyunda farkındalık yaratma amacıyla kuruldu. Gazeteciler, farklı kesimlerden STK’ler, iletişim akademisyenlerinin buluştuğu bu mecra, çocukların medya içeriğine katılımının sağlanıp sağlanmadığı ve medya içeriğinde çocuklara nasıl yer verildiği konularının sıkı takipçiliğini yapmayı hedefliyor.

Bilindiği üzere Medya Okur Yazarlığı dersi Milli Eğitim Bakanlığı ile RTÜK’ün ortak girişimi ile geçtiğimiz yıl Türkiye genelinde 5 pilot okulda verilmeye başlandı. Bu eğitim-öğretim yılında(2007-2008) Medya Okur Yazarlığı dersi Türkiye genelinde tüm okullarda 6.7. veya 8.sınıflarda bir defaya mahsus olmak üzere seçmeli olarak okutulacak. Ancak tartışmalı olan konu, bu dersin sosyal bilgiler öğretmenleri tarafından okutuluyor olması.Gerek sosyal bilgiler öğretmenlerinin iletişim disiplinine dair hiçbir alt yapıya sahip olmamaları,gerekse de almış oldukları eğitim süresinin azlığı dersin yeteri kadar efektif olamayacağına dair endişeler yaratmaktadır.

Şu ana kadar ülkemizde Medya Okur Yazarlığı projesi olarak başarılı bir örnek; Türkiye Çocuk Hakları Koalisyonu Koordinatörü ve aynı zamanda Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyelerinden Serdar Değirmencioğlu’nun, 2000 yılında ‘sesimi duy’ kampanyasından sonra, UNICEF desteğiyle iki asistanı Can Gezgör ve Kazım Alat ve öğrencileriyle birlikte hazırladıkları “katılımcı bir medya okuryazarlığı çalışması’ projesi . Altyapısı Bağımsız İletişim Ağı (bianet) tarafından 7 ilde düzenlenen eğitim toplantılarıyla sağlanan projenin amacı;Çocukların “iyi” ve “kötü” habere karşı bilinçlenmeleri, kendi gazetelerini yapmaları, medyada istedikleri gibi yer almalarına olanak tanıma.‘www.gazeteinceleme.org’ sitesinde çocukların yaptıkları haberleri izlemek mümkün.

Yukarıda sözü geçen “eğitime yönelik yeni atılımlar sayesinde”ancak “medyaya maruz kalan” çocukların asgari oranda olumsuzluklardan etkilenmeleri söz konusu olabilir.Yalnız burada eğitim derken,yalnız çocukların eğitimini değil,anne-babanın,eğitmenin,medya profesyonellerinin ve de kamu otoritelerinin de eğitimini kastediyoruz.

*Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi

Kaynaklar:
Y.İnceoğlu, Uluslar arası Medya: Medya Eleştirileri, Der Yayınları, İstanbul, 2004.
Y.İnceoğlu(yayına hazırlayan)Medya ve Toplum, Der Yayınları,İstanbul,1998.
Y.İnceoğlu, “Medya tehlikeli biçimde kamu yararını göz ardı ediyor”, Birgün Gazetesi, 22.07.2007.
(www.unicef.org/turkey/pc/_cr29.html).
Medya ve Çeşitlilik Kılavuzu(Media and Diversity Guidelines-TGC-British Council-2007).
M.Işık, Kitle İletişim Teorilerine Giriş,Genişletilmiş 2.Baskı, Eğitim Kitabevi, Konya, Mart 2005.
David Sweet,Ram Singh,”TV Viewing and Parental Guidance”Consumer Guide,Office of Research,Institute of Education Sciences,October 1994.
Ü Oskay,Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım, YKY,1998.
Sarah McCrum-Paul Bernal , Çocuklarla Görüşme:Medya Mensupları için Hazırlanmış Eğitim Paketi, UNICEF.
Zaman, Turkuaz (Pazar Eki),1.1.2006.
R.Kabacaoğlu-Z.Kavas,”Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Olumsuz Etkileri”,G.S.Ü.2007.
Children and the Media; Media Studies Journal,THA Freedom Forum Media Studies Center,Fall 1994.
*MGP kurucular komitesi: Hıfzı Topuz, Orhan Erinç, Ercan İpekçi,Süleyman Çelebi,Aysel Aziz , Betül Çotuksöken ,Yasemin İnceoğlu ,Füsun Özbilgen ,Ragıp Duran ,Ali Murat Vural, Engin Başçı ,Mustafa Sönmez ,Recep Yaşar,Nadire Mater ,Oktay Ekinci ,Kemal Bekir. 05.09.2008